29 Nisan 2016 Cuma

FRANCESCO REDİ (1625- 1697)


Arkadaşlar hepinize Merhaba,

Aşağıda bugün derste anlatılan Francesco Redi ile ilgili kısa bir parça ve dört soru var. Okuma parçasından ziyade çok araştırma yapmanızı, biraz farklı kaynaklardan okumalar yapmanızı istiyorum. Sorulara Çarşamba akşam 23;59 a kadar cevaplarınızı yazmanız gerekiyor. Sorulara cevap verirken yararlandığınız kaynakları (kitap, dergi, internet adresi, vb.) en alta açık bir şekilde belirtmenizi istiyorum. En az üç arkadaşınıza yorum yazmayı unutmayın.

ÇOK ÖNEMLİ NOT; 6 Mayıs Cuma günü sınıfta tartışılacak bilim insanları;
NEWTON- SALİME
OLE RÖMER- SULTAN
KANT - BÜŞRA
VOLTA -  NAZMİYE
FARADAY - İLKE
BENJAMİN FRANKLİN- İBRAHİM


KIPIR KIPIR YARATIKLAR

Ayy! Yerdeki şekerlemenin üstünü karıncalar kaplamış! Çöp kutusundaki fıstık ezmesi artığı vızır vızır kurtlarla dolmuş! Yoldaki sincap ölüsünün üstünde bir sürü sinek uçuşuyor! Bütün bu küçük yaratıklar da nereden çıktı? İnsanlar binlerce yıl bu küçük yaratıkların bazı yerlerde nasıl birden bire ortaya çıkıverdiklerini merak edip durdu. Düşünürseniz bu oldukça garip bir şey.
Kitaplığınızın arkasındaki şu şekeri ele alalım. Odada başka hiçbir yerde karınca görmüyorsunuz. Veya evin başka hiçbir bölümünde. Ama şekerin üstü karıncayla kaynıyor. Bu kadar çok karınca nasıl tek bir yerde toplanı verdi?
Bu küçük yaratıkların böyle toplanmalarına bir açıklama olarak insanlar “kendiliğinden oluşum" fikrini ortaya attılar. Kendiliğinizden bir şey yapmaya karar verdiğinizde bu kararı birden bire ve kendi başınıza alırsınız. Bir hayvan birden bire; başka hiçbir canlı hayvan işe karışmadan ortaya çıkarsa “kendiliğinden oluşum" gerçekleşmiş olur. Bu açıklamaya göre şekerdeki karıncalar şekerden, çöp kutusundaki kurtlar çöplerden, ölü sincabın çevresindeki sinekler de ölü sincaptan bir anda yaşama geçmişlerdir. İnsanlar uzun yıllar çeşitli hayvanların aniden ortaya çıkmasına kendiliğinden oluşumun neden olduğunu varsaydı. Bazı kişiler kazların ağaçlardan hayata geldiğine ve kuzuların karpuzdan çıktığına inanıyorlardı. Bazılarıysa bir su birikintisinde ki kurbağaların yağmur bulutlarından kendiliğinden oluştuklarına ve yağmurla toprağa düştüklerine inanıyorlardı.
Sonunda 1600'lü yıllarda, Van Helmont adında Belçikalı bir bilim insanı kendiliğinden oluşum modelini sınamaya karar verdi. Kirli, terli bir gömlek yığınının üstünü buğdayla kapladı ve hayvanların burada oluşup oluşmayacaklarını gözlemeye koyuldu. Oluştular! 21 gün sonra Helmont gömleklerin arasında bir sürü fare buldu. Bundan çıkardığı sonuç şu oldu: Terli gömlekler ve buğday karışımı fare doğuruyordu!
Bazı bilim insanları Van Helmont'un bu buluşuyla tarihe bir sayfa eklediği kanısındaydı. Diğer bazıları da tarihe sayfa değil, safsata eklediğini ileri sürdüler. Onun bulduğu sonuçları kanıtlamaya çalışan bilimcilerle yanıldığını kanıtlamaya çalışan bilim insanları arasında iki yüz yıl süren bir gel git savaşı başladı.
Alman bilim insanı Athanasius Kircher, aynı sonuca varan başka bir yol denedi. Bir avuç sinek ölüsünün üstüne bal döktü ve çok geçmeden ölü sineklerin üstü, uçuşan sineklerle kaplandı. Kircher bundan, ölü sineklerle balın sinek doğurduğu sonucunu çıkardı.
Ancak, İtalyan bilim insanı Francesco Redi'nin bütün bu deneyler konusunda aklını karıştıran bir şey vardı. Ölü nesnelerin gerçekten canlı hayvanların doğumuna yol açıp açmadığını görmek için ölü yılanlar, ölü güvercinler, dana pirzolaları, at eti ve kuzu yüreklerini bir araya getirdi. Ancak Helmont ve Kircher den farklı olarak Redi, küçük hayvanların girmesini önlemek için bunları kapalı bir kutuya koydu.
Redi'nin deneye eklemiş olduğu, nesneleri kutuya kapatma aşaması nedeniyle onun deneyine kontrollü deneme diyebiliriz. Kontrollü bir denemede bilim insanı problemin yalnızca bir yönünün sınanmasını güvence altına alır.
Redi, Van Helmont'un deneyinin aynı anda bir değil, iki şey sınadığı kanısındaydı: acaba bu maddelerden hayvanlar doğabilir miydi ve acaba bu hayvanlar maddelerle ilişkilendirilebilir miydi?
Redi haklıydı. İlave ettiği kontrol, farklı sonuçlara yol açtı: Ortada ne fare, ne sinek, nede kurt vardı. Görünen tek şey, gerçekte kutunun dışında içeriye girmeye çalışan sineklerdi.

“Bilimsel Gaflar Doğruya Giden Eğri Yolda Serüvenler” (Tübitak yayınları, 1999); Mahmut POLAT, (Doktora tez çalışması, 2011)


SORU 1: Yukarıda verilen parçayı dikkatlice okuyunuz. Parça içerisinde hiç olgu, genelleme, hipotez, bilimsel yasa ya da teori var mıdır? Varsa bunlarla ilgili örnekleri metin içerisinden alıntılar yaparak gösteriniz.(Örneğin seçtiğiniz bir cümlenin neden bir teori olduğunu ya da bilimsel yasa olduğunu düşündüğünüzü açıklayınız.)

SORU 2: Parçaya göre Van Helmont ve Kircher canlıların oluşumuyla ilgili görüşlerini nasıl sınamışlardır? Bu denemeler arasında herhangi bir farktan söz edilebilir mi? Her iki bilim insanının yapmış oldukları denemelerde sizce bilimsel olarak temel hata neydi? Yapılan deneyler problemin sadece bir yönünün sınanmasını ortaya koyuyor muydu?

SORU 3: Francesco Redi’nin yapmış olduğu deney hangi yönüyle Van Helmont’unkinden farklı sayılabilir? Gerek Van Helmont'un gerekse Redi’nin deneyleri göz önüne alınırsa deneyler bilim adamları için ne ifade eder? Bilginin en temel elde ediliş yolu sadece deneyler midir?

SORU 4: Parçada ki hangi cümle yeni bir bilimsel bilginin kabulünün kolaylığı ya da zorluğu hakkında size bir fikir verebilir? Sizce yeni bir bilimsel bilginin kabulü toplum tarafından nasıl karşılanmaktadır? Neden böyle düşündüğünüzü kısaca açıklayınız.

18 Nisan 2016 Pazartesi

KOPERNİK (1473-1543)


Arkadaşlar hepinize Merhaba,

Aşağıda maalesef son derste anlatamadığımız Kopernik ile ilgili kısa bir parça ve dört soru var. Okuma parçasından ziyade çok araştırma yapmanızı, biraz farklı kaynaklardan okumalar yapmanızı istiyorum. Sizden isteğim bu parçayı okumadan önce daha önce "Batlamyus" başlığı altındaki yazıyı dikkatli bir şekilde okumanız. Sorulara 27 Nisan Çarşamba akşam 23;59 a kadar cevaplarınızı yazmanız gerekiyor. Sorulara cevap verirken yararlandığınız kaynakları (kitap, dergi, internet adresi, vb.) en alta açık bir şekilde belirtmenizi istiyorum. En az üç arkadaşınıza yorum yazmayı unutmayın.

ÇOK ÖNEMLİ NOT; 29 Nisan Cuma günü sınıfta tartışılacak bilim insanları;

Piri Reis-      Özge
Takiyüddin- Emine Görgülü
Francesco Redi - Senem
Robert Boyle-    Ahmet
Pascal-          Rukiye
Leibniz -       Zeynep

"GÜNEŞ ADETA BİR KRAL TAHTINA OTURMUŞ GİBİ ETRAFINDA DÖNEN GEZEGEN AİLESİNİ İDARE EDER"       NICOLAUS COPERNICUS (1473-1543)

Batlamyus'un modelini korumak uğruna bilim insanları biraz tavizden kaçınmamışlardı. Ancak .... en sonunda, 1400‟lü yıllarda Kopernik (Copernicus) adında bir Polonyalı bu ilaveleri yapmaksızın, daha sade ve gezegenlerin hareketlerini açıklayabilecek bir yol buldu. Ancak bunu yapmak için Batlamyus'a ters düşmesi ve yepyeni bir tablo çizmesi yepyeni bir bakış açısı gerekiyordu.
Batlamyus'a cephe almak çok ürkütücü bir şeydi. Ancak Kopernik, Rönesans denilen ve Avrupa'nın her yanında insanların, yüzyıllar boyunca gerçek olarak kabul edilmiş inançları sorguladıkları, yepyeni şaşırtıcı fikirler ortaya attıkları bir devirde yaşıyordu. O çağda yaşayan birçok büyük düşünür gibi Kopernik'te farklı birkaç alanda beceri sahibiydi. Geçimini bir kilisenin muhasebe defterlerini tutarak sağlamasına karşın, tıp, hukuk, matematik, resim ve hobisi olan astronomi çalışmaları için de zaman bulabiliyordu.
Yıldızları incelerken Kopernik'in aklına bir fikir geldi. Batlamyus modeline giderek daha karmaşık ilaveler yapmak yerine tek bir değişiklik yapılırsa model çok daha basit olacaktı. Ya Güneş ve gezegenler Dünya çevresinde dönmüyorlarsa? Ya gezegenler ve dünya Güneş çevresinde dönüyorlarsa? Kopernik'e göre Güneş her ne kadar hareket ediyor gibi görünüyorsa da (doğma ve batma olayı), hareketsiz de olabilirdi ve belki de asıl hareket eden Dünya'ydı. Başka bir değişle güneş alçalıyor gibi göründüğünde belki de dünya yükseliyordu!
Dünyanın her şeyin merkezinde olmadığı fikri insanları çok öfkelendirmişti: Kopernik Dünyanın görkemli Güneş'in etrafında dönen, öylesine bir gezegen olduğunu nasıl söyleyebilirdi? Ancak Kopernik'in ölümünden birkaç on yıl sonra bilim insanları yeni icat edilen teleskoplarını gökyüzüne çevirip Kopernik'in ileri sürdüğü düşüncenin doğru olduğunu kanıtladılar. Onların bu kanıtları Batlamyus gafının sonu oldu.
Günümüzde milyarlarca milyarlarca mil öteden bilgi toplayan uydu teleskopları sayesinde evrendeki yerimiz hakkında daha fazla şey biliyoruz. Kopernik'in ileri sürdüğü gibi Dünyanın Güneş çevresinde döndüğünü biliyoruz. Ama biz Kopernik'in bilmediği bir şey daha biliyoruz. Bizim görkemli güneşimiz de evrenin merkezi değil; Samanyolu gökadasını oluşturan milyarlarca yıldızdan biri. Samanyolu ise hiçbir şeyin merkezi değil. Belki de sınırsız olan bir evrende gezip duran sayısız yıldız kümesinden biri yalnızca. Evrenin geri kalanıyla kıyaslandığında sevgili gezegenimiz minicik bir kozmik toz parçası… Sonuçta evrenin gerçektende bizim çevremizde dönmediğini söyleyebiliriz herhalde, ne dersiniz!
Batlamyus gaf yapmıştı. Ancak evrene bilimsel olarak bakarak bugünkü modelimizin öğelerinden birçoğunu içeren bir modeli geliştiren de oydu. Biz hala evreni gezegenlerden ve yıldızlardan oluşan, yerçekimi denilen bir kuvvetin etkisiyle hareket eden bir düzen olarak görüyoruz.
Unutmayalım ki ancak Batlamyus modelini görüp, ona tapınıp, sonra da Batlamyus'un dikkatli gözlem yöntemini kullanarak ona meydan okuyup onu bir yana bıraktıktan sonra kendi modelimize erişebildik. “Muhteşem” gaflar arasında Batlamyus'un ki gerçekten de “En büyük” olanıdır.

“Bilimsel Gaflar Doğruya Giden Eğri Yolda Serüvenler” (Tübitak yayınları, 1999); Mahmut POLAT, (Doktora tez çalışması, 2011)

SORU 1: Hem Batlamyus’un modeli hem de Kopernik’in modeli evrenin yapısını açıklamak için öne sürülmüş farklı görüşlerden oluşmuş modellerdir. Parçaya göre bu modellerden hangisi zaman içerinde tercih edilmiştir? Sizce nedeni ne olabilir?
2: Kopernik’in modeli şu anda kabul edilen evren modeliyle aynı mıdır? Kopernik’in modeli şu anda bilinen hangi gözlem verileriyle uyuşmamaktadır? Sizce bu durum bir bilimsel modelin tercih edilmesinde etkili midir? Parçadan örnekler göstererek açıklayınız.
3: Bir olayı ya da olguyu açıklamaya çalışan iki alternatif görüş ya da model varsa hangisi tercih edilmelidir? Yukarıdaki parçadan da örnekler vererek nedenleriyle açıklayınız.
4: Parçanın son üç paragrafını tekrar okuyunuz. Bu paragraflara göre bilim nasıl gelişmektedir, nasıl ilerlemektedir? Parçadan örnekler sunarak açıklayınız.

8 Nisan 2016 Cuma

BİLİMİN MEDENİYET SERÜVENİ

Arkadaşlar hepinize Merhaba,
Aşağıda bilim medeniyetleri (Yunan-İslam) ile ilgili kısa bir parça ve dört soru var. Okuma parçasından ziyade çok araştırma yapmanızı, biraz farklı kaynaklardan okumalar yapmanızı istiyorum. Sizden isteğim bu parçayı dikkatli bir şekilde okuyup, bu dört soruya açık-anlaşılır-detaylı cevaplar vermeniz. Çarşamba akşam 23;59 a kadar cevaplarınızı yazmanız gerekiyor. Sorulara cevap verirken yararlandığınız kaynakları (kitap, dergi, internet adresi, vb.) en alta açık bir şekilde belirtmenizi istiyorum. En az üç arkadaşınıza yorum yazmayı unutmayın.



BİLİMİN MEDENİYET SERÜVENİ
YUNAN MEDENİYETİNDEN İSLAM MEDENİYETİNE ORADAN....


Yazılı kaynaklar sistematik bilimi Eski Yunan Medeniyeti ile başlatır. Şüphesiz Yunan Medeniyetinden önce gelen Mısır, Sümer, Hitit ve İyon medeniyetleri gibi pek çok medeniyetin ortak mirası olarak Yunan Medeniyeti ön plana çıkmıştır. Pek çok bilim tarihçisinin Yunan mucizesi dediği bu bilgi patlamasının arkasında muhakkak ki İskenderiye ve diğer Akdeniz medeniyetlerinin etkisi vardır. Bilim tarihçileri Yunan Medeniyetinden sonra direk Avrupa (Batı) Medeniyetine vurgu yapmışlar ve miladi 7. yy dan 11. yy a kadar olan zaman diliminde tarih sahnesine çıkan İslam Medeniyetinden ve onun ortaya koyduğu göz kamaştırıcı bilimsel gelişmelerden pek bahsetmemişlerdir. İslam alimleri ilk başta bütün Yunan eserlerini çevirmiş sonrada onlardaki hataları düzeltip üzerine yeni bilgiler koymuşlardır. İlk kağıt fabrikasını kuran, kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden, mikrobu ve atomu tanımlayan, ilk göz ve kanser ameliyatını yapan, cüzamın ve veremin tedavisini ilk uygulayan, büyük-küçük kan dolaşımını bulan, trigonometriyi, tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan, binom formülünü keşfeden, dünyanın çevresini, yıldızların yer ve açıklıklarını ilk ölçen, ilk uçağı, denizaltını yapan, yerçekimini bulan, sesin fiziki açıklamasını yapan, optik temellerini ortaya koyan, saf alkolü elde eden, havan topunu ilk kullanan, ilk kıta seyahatnamesini ve ecza kitabını yazan, ilk dünya haritasını çizen bilim insanlarını yetiştiren hakkı teslim edilmemiş ve çoğu kaynakta göz ardı edilmiş bir medeniyet. Avrupalıların 17. ve 18. yüzyıllarda "yeni keşfettik, bulduk" dedikleri birçok keşif İslam dünyasında 7. ve 8. yüzyıllarda keşfedilmişti. Başlangıçta Bağdat, Şam, Nişabur, Horasan, Rey gibi ilim merkezleri Endülüs Devleti ile İspanya'da Kurtuba, Gırnata, Tuleytula, Valansia, ve Murcia şehirlerinde devam etmiştir. Batı dünyası İslam Medeniyetinin ortaya koyduğu bilimsel eserleri çevirip yüzyıllarca üniversitelerinde ders kitapları olarak okutmuştur. Kısaca Batılı bazı tarihçilerin itiraf etmek zorunda kaldıkları gibi modern Avrupa, İslam Medeniyetinde ortaya konulan bilimsel eserlerle bu günlere gelmiştir.


Sorular
1- Bizler neden çoğunluğu Müslüman Türk olan bu bilim insanlarını bu zamana kadar tanımadık? Bilim tarihçileri neden İslam Medeniyetinden ve bilim adamlarından bahsetmemişlerdir? Açıklayınız.
2- Milattan sonra 400 ile 1300 yılları arasında (Ortaçağ) Avrupa'da bilim ne düzeydeydi? Avrupa'lı bilim insanları hangi buluşlara imza atmışlardı? Ortaçağ'da İslam Medeniyetini ve Batı (Avrupa) Medeniyetini karşılaştırınız.
3- Avrupa İslam Medeniyetinin ortaya koyduğu eserleri kullanarak çok hızlı bir gelişme göstermişken İslam dünyasının bunun çok gerisinde kalmasının muhtemel nedenleri neler olabilir?

4- İslam Medeniyetinin kaynakları neler olabilir? Bu kaynaklar ilmi gelişmelere ışık tutmuş mudur? Açıklayınız.

1 Nisan 2016 Cuma

İBN-İ SİNA (980-1037)



Arkadaşlar hepinize Merhaba,
Aşağıda bugün derste konuştuğumuz İbni Sina ile ilgili bir parça ve dört soru var. Sizden isteğim bu parçayı dikkatli bir şekilde okuyup, bu dört soruya açık-anlaşılır-detaylı cevaplar vermeniz. Çarşamba akşam 23;59 a kadar cevaplarınızı yazmanız gerekiyor. Sorulara cevap verirken yararlandığınız kaynakları (kitap, dergi, internet adresi, vb.) en alta açık bir şekilde belirtmenizi istiyorum. En az üç arkadaşınıza yorum yazmayı unutmayın.

BİLDİM VE ANLADIM Kİ,
HİÇBİR ŞEY BİLİNMEMİŞ VE HİÇBİR ŞEY ANLAŞILMAMIŞTIR (İbni Sina)

İBN-İ SİNA (980-1037)

Bilim ve tabâbet dünyasının semasında bir güneş gibi parlayan Müslüman Türk bilgini İbn-i Sînâ, Buhârâ´ya bağlı Afşan’da doğdu. O, tarihin en büyük tıp allâmesidir. Esas adı Ebû Ali el Hüseyin, babası Abdullah bin Sinan, annesi Sitare Hanım´dır. Tahsil çağına geldiğinde birçok bilim dalında bilgi sahibi olmuş, edebiyat ilimlerini iyice kavramıştı. Çağının bütün ilimlerini nasıl elde ettiğini kendisinden dinleyelim: "5-6 yaşlarımda babamla Buhâra´ya geldik. 10 yaşımda Kur’ân’ın hıfzını bitirdim. Daha sonra muhtelif hocalardan fıkıh, kelâm ve matematik okudum. O yıllarda Buhârâ´ya "Nâtilî" adında bir bilgin gelmişti. Babam bu zâtı evimize dâvet etti. Ondan felsefe ve matematik öğrendim. Bu arada tıp da öğreniyor, nazarî bilgimi hastalar üzerinde incelemelerle tamamlıyordum. Kitap okumaktan çok deney ve gözlemlerden faydalandım. Geceleri de okumak ve yazmakla meşgul oluyordum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içer, uykuyu dağıtırdım. Çok defa uyandığımda, önceden halledemediğim bazı şeylerin uykuda halledilmiş olduğunu görürdüm. Daha sonra metafizikle uğraşmaya başladım. Bu konuda Aristo’nun kitabını belki kırk defa okudum ama anlamadım; ümitsizliğe düştüm. Bir gün açık artırmayla bir kitap satılıyordu. Bu, Fârâbî’nin bir türlü çözemediğim metafizikle ilgili kitabıydı. Almak istemedim. Dellâl, almam için ısrar etti. Aldım; eve gelip okuyunca o güne kadar bir türlü anlayamadığım metafiziği tamamen kavradım. Buna çok sevindim; Allah’a (cc) şükredip secdeye kapandım, fakirlere sadaka dağıttım."
İbni Sina İslam medeniyetinin Altın Çağı olarak bilinen ve Yunanca, Farsça ve Hintçe'den eserlerin çevirilerinin yapılıp üzerinde yoğun çalışmalar yapıldığı bir dönemde çalışmalarını yaptı. Horasan ve Orta Asya'daki Samani Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhiler bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam hazırlamışlardı. Bu ortamda Kur'an ve Hadis çalışmaları çok ilerlemişti. Felsefe, fıkıh ve kelam çalışmaları İbni Sina ve çağdaşlarınca geliştirilmişti. Razi ve Farabi tıp ve felsefe alanında yenilikler sağlamışlardı. İbni Sina, Belh, Hamedan, Horasan, Rey ve İsfahan'daki muhteşem kütüphanelerden yararlanma olanağı elde etmişti.  
İlim dünyasının şeyhi, yani "üstad"ı olan İbni Sînâ, Batı ansiklopedi sözlüklerinde "tabipler sultanı" diye tanıtılır. Ünlü bilgin, hasta Buhârâ hükümdarı Mansur´u tedâvi edince, hükümdar onu saray kütüphanesi müdürlüğüne tayin etti. Orada değerli kitaplardan faydalandı. Neticede ilimde, tecrübede zirveleri tuttu. Daha sonra şifâ arayan Hemedan emirini tedâvi etti, hükümdar da onu vezir yaptı. Fakat askerî icraatını tenkit ettiği için hapsedildi, evi yağmalandı ve öldürülmek istendi. O da bir fırsatta kaçıp eczacı bir dostunun evinde saklandı. Gizlice kaçmak isterken yakalanıp tekrar hapse alındı. Aylar süren hapis hayatında en meşhur eserleri Kanun fi’t-Tıb’bın birinci cildiyle, "El-Hidâye fi’l-Hikme"sini yazdı. Sonra tebdil-i kıyafetle İsfehan’a kaçtı. Orada Büveyhî emiri Adüddevle’nin yanında çok îtibar gördü ve sarayda yapılan bilginler toplantısının yöneticiliğine getirildi. Bunca sıkıntılara rağmen ilmin hemen her dalında âbide eserler verdi. Halbuki bu ilimlerin yalnız bir tanesi bile insan ömrünü dolduracak mahiyettedir. Ünlü bilgin anlamakta zorlandığı metafizik konularda kendisine yardımcı olması için Yüce Allah’a (cc) dua ederdi. Karşılaştığı bir güçlüğü yendiği zaman da Mevlâ´ya şükrünü ifade etmek üzere secdelere kapanıyor, namaz kılıyor ve sadakalar dağıtıyordu.

Çalışmalarında gözlem ve deneylere önem verirdi. Tıp tarihi, nice hastalığın teşhis metodunu İbn-i Sînâ’ya borçludur. Kanın vücutta gıda taşıyıcı olduğu, kan dolaşımı, kalbin karıncık ve kapakçık sistemi, şeker hastalığında idrardaki şeker tespiti... Ameliyatlarda şiddetli ağrıları dindirmek için afyon ve sâir maddelerden uyuşturucu ilaç elde edilmesi, bağırsak parazitinden meydana gelen hastalığın keşfi... O gün adı dahi bilinmeyen gaz bombalarından korunma yollarının bulunması gibi birçok keşifler yapmış ve ilim dünyasına öncülük etmiştir. Suda ve havada bulaşıcı hastalıkları yayan küçük organizmalar bulunduğu teorisini ortaya atan; bel kemiğine ait düzensiz teşekküllerin düzeltilmesi ve cıvayla tedâvi usûlünü ortaya koyan; havayı zararlı maddelerden temizleme fikrini Pastör’den çok önce bulan; içme sularını temizleme, ilk filtre fikri, suyun mikroplardan arıtılması için imbikten geçirme, kaynatma gibi modern usûlü ilk defa uygulayan İbn-i Sînâ’dır.
İbn-i Sînâ, çağımızdan 9 asır önce dağ ve taşların teşekkülünü izah etmiş, çağının çok ilerisinde, jeoloji konusunda buluşlar yapmış ve "jeolojinin babası" unvanını almıştır. Tıbbı ilmî temeller üzerine oturttu. Yüz felcinin merkezî ve mahallî sebeplerini belirtti, damar içi şırınga ve buz torbasını ilk o uyguladı. Bugün Batı eczacılığına mal edilen 780 ilacı "Kanun" adlı eserinde tespit etmiş, ilaçla tedâvinin rûhî tedaviyle desteklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. "Biz en iyi tedâvinin hastanın zihnî ve rûhî kuvvetlerini takviye eden, cesaretini artıran, muhitini güzel ve hoşa giden tarzda tertipleyen, müzik dinleten, onu sevdiği kimselerle bir araya getiren tedâvi şekli olduğunu düşünmeye mecburuz" demektedir.
İbn-i Sînâ’ya göre doktorluk: Hayatın normal akışını köstekleyen bir engeli ortadan kaldırmadır. Hekimlik: Sıhhati koruma ve kaybolduğunda onu bulma sanatıdır. Tıp ilmi: İnsan vücudunun sağlık ve hastalığını konu alan; sağlığın devamı, hastalığın tedavisi için uygun metotlar uygulayan bir ilimdir. İbn-i Sînâ çok dindar ve cömert bir bilgindi; bütün varını Hak yoluna sarfederdi. Buna rağmen ömrünü, kâh ilmin kadrini bilen Sâmânî hükümdarları sarayında, kâh düşürüldüğü hapishânelerde, kâh dostlarının evinde saklanarak geçirdi. Nihayet çileli hayatının en verimli çağında, 57 yaşında vefat etti. Tabipler pîrinin kısacık hayatında birbirinden farklı bilim dallarında, her biri o bilim tarihinde bir dönüm noktası olacak muazzam eserleri hayatına nasıl sığdırdığı akılları zorlayan bir sorudur.
İbn-i Sînâ’nın kitapları 8 asır batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu, batıda Avicenna olarak tanındı.  Ama bunları ya devletin yoğun işleri arasında, yada siyasi çalkantılardan dolayı hapishanenin gam yüklü gün ve gecelerinde yazıldı.
Kanun Fi’t-Tıb: 1 milyon kelimelik 5 ciltli dev bir tıp ansiklopedisidir. Tıpla ilgili hemen her konuda yeterli bilgi vermiştir. Bu yüzden dünya tıp eğitimine asırlarca hâkim oldu. Kanun’daki tıbbî bilgilerin çoğu bugün de geçerliliğini korumaktadır.
Batı’da "tıbbın İncil’i" diye şöhret bulan Kanun, Lâtin’ceye tercüme edilmiş ve kırka yakın baskısı yapılmıştır. Eser hakkında Sigrid Hunke şöyle demiştir: "İslâm tabâbetinin en meşhur eserleri bizzat Sultânî Kitap´la büyük âlimlerin kitapları, İbn-i Sînâ’nın Kanun´u önünde solarlar. Onun bu eseri Doğu ve Batı´da asırlar boyu tıp tarihinde benzerine rastlanmaz derecede muazzam tesir meydana getirdi" der. 12. asırda Lâtince´ye tercüme edilen Kânun, Galen´i devirdi, Râzî’yi tahtından indirdi. 17. asrın sonlarına kadar Monpiller ve Louvain üniversitelerinde okutulan mecbûrî ders kitabı oldu. Defalarca Batı dillerine çevrilen ve dünyada en çok okutulan tıp kitabıdır.
Eş-şifâ: İbn-i Sînâ’nın en büyük ve en sistemli eseridir. Mantık, fizik, metafizik, ilahiyat, ekonomi, siyaset ve mûsikîden bahseden 18 ciltlik muazzam bir eserdir.
Kanun: Bedenî ve ruhî hastalıkları tedavî ve şifa kitabıdır. Kanun da Şifa gibi asırlar boyu Batı´da ders kitabı olarak okutuldu.
El-Hidâye fi’l-Hikme: Metafizik, tabiî ilimler ve mantıktan bahseder. En çok şerhi yazılan eserlerdendir.
El-İşârât ve’t-Tembîhât: Tabipler pîrinin hayatının sonlarına doğru felsefî sisteminde yaptığı düzeltmelere yer verir.
SORULAR
1- İbni Sina'nın muhteşem ilminin kaynakları neler olabilir? Parçadan örneklerle açıklayınız
2- Hayal gücü bilimin gelişiminde etkili olabilir mi? Parçadan örneklerle açıklayınız
3- Toplumun-kültürün-medeniyetin bilimin gelişmesine ya da gerilemesine katkısı ne derecede olabilir? Örnek vererek açıklayınız.
4- Bilimsel bilginin kaynakları neler olabilir? Bilimsel bir disiplinin oluşum evreleri nelerdir?